[Bu yazının tamamına http://www.otekisinema.com/browning-ve-coppolanin-dracula-uyarlamalari/ adresinden ulaşılabilir, burada sadece bölümlerinden alıntılar sunulmuştur.]
Bram Stoker’ın Dracula’sı
(1897) defalarca sinemaya uyarlanan Victoria dönemi romanlarından
biridir. Yayınlandığı tarihte değersiz bir Gotik-korku romanı olarak
görülmüş olsa da, alt metni oluşturan temaları ve zamanının teknolojik
gelişmelerini yansıtması nedeniyle akademik çalışmalara da konu olmuş
bir eserdir.
Uyarlamaları
söz konusu olduğunda 19. Yüzyıldan günümüze tiyatro oyunundan sinemaya,
bilgisayar oyunlarından çizgi romana kadar çeşitli türlerde yeniden
yazılmıştır. Film uyarlamalarının ilginç noktası ise akademisyenlerin ve
eleştirmenlerin yaptığı sanatsal uyarlama ve kötü uyarlama ayrımıdır.
Tod Browning’in 1931 Dracula ve Francis Ford Coppola’nın 1992 Bram Stoker’s Dracula
uyarlamaları, gişe filmleri olarak değerlendirilseler de önemli
uyarlama örnekleridir çünkü iki film de romanı farklı kültürel ve tarihi
arka planlarda ele alır ve metni kendi dönemlerinin endişelerine göre
yorumlar. Sadık kalınan/değiştirilen her bir nokta bu yapımları yakın
okuma için elverişli hale getirir; bu yakın okuma uyarlamaların asıl
metinle olan benzerliklerini ve farklılıklarını, izleyiciye
yazarın/yönetmenin mesajını nasıl ilettiklerini ve yönetmenlerin
seçimlerinin arkasındaki bilinçli/bilinçsiz sebepleri inceler.
Dracula hem yapısal hem de metinsel/sembolik zenginlik açısından karmaşık bir
metindir. Stoker farklı anlatım teknikleri kullanır; metin günlükler,
mektuplar ve telgraflardan oluşur. Zamanının teknolojik gelişmelerini
anlatıcılarının aracılığıyla yansıtır: Mina Murray (Harker) daktilo
kullanırken, Dr. John Seward günlüğünü fonograf ile tutar. Arthur
Holmwood, Quincey P. Morris’e telgraflar yollar. Mina gazetelerden
haberler keser ve günlüğüne yapıştırır. Jonathan Harker ise günlüğünü
Doğu’ya giden trendeyken yazmaktadır. Van Helsing kan nakli yaptığı gibi
Dr. Seward da kan hücrelerini mikroskobuyla inceler. Karakterlerinin
anlatıları aracılığıyla Stoker, yüzyılın sonunda teknolojik açıdan
gelişmiş olan İngiltere’yi ve bu gelişmiş olan, medeni ve görünürde
“arınık” olan İngiltere betimlemesi 19. Yüzyılın sonunda İngiltere’de
yaşayan çağdaş bireylerin endişelerini ve korkularını da gözler önüne
serer. Medeni yaşam koşulları beraberinde onları kaybetme korkusunu da
getirirken, tıp dünyasındaki gelişmeler de hastalıklarla ilgili
endişelere işaret eder.
Romanın zorluklarından biri çok sesli anlatımıyken, bir diğeri yüzeydeki
hikâyenin buz dağının sadece görünen kısmını oluşturmasıdır çünkü
İngiliz erkeklerinin, geceleri dolaşan kan-emici canavara karşı
verdikleri savaşın altında daha yoğun ve karmaşık bir hikâye
yatmaktadır. Çoğu eleştirmenin belirttiği gibi Stoker’ın romanı 19.
Yüzyıl İngiltere’sinin endişelerini açığa çıkarır; sınıf çatışması,
öteki korkusu, doğaüstü durumlara karşı korku, cinsellik (kadın ya da eş
cinsiyet) ve cinsel hastalıklara karşı korku. Cinsiyet veya milliyet
bağlamında ‘öteki’ korkusu akla Batı ve Doğu, medeniyet ve doğa, akli ve
akıldışı, bilimsel ve bilim dışı (batıl) gibi kavramlar arasındaki
kutuplaşmaları getirir. Daha da ötesi Londra’da evler alıp, hatta
Londra’ya seyahat edebilen Dracula’nın, günlük hayatın içine karışıp
İngilizlerin medeni hayatları için sorun yaratabilecek olması,
‘öteki’yle karşılaşma ve çatışma korkusunu açığa çıkarır. Bu nedenle,
anlatım teknikleri ve hikâye farklı yorumlara açıktır.
[...]
Browning senaryosunu, Deane ve Hamilton’ın sahne için yazdıkları oyun metninden alır. Browning’in Dracula’sı
ve romandaki kurgu ve akışı değiştiren oyun halini eleştirebileceğimiz
tek nokta, asıl metne sadık kalmamaları olabilir. Ancak yine Hutcheon’un
bahsettiği gibi, uzun romanların uyarlamalarında, uyarlama yapanın işi
ekleme/çıkarma yapmak yani “cerrahi bir sanat” uygulamaktır (19).
Browning’in uyarlaması da “cerrahi bir sanat” olarak görülebilir, ancak
sonuç olarak görsel ortamda değişen metin kaçınılmaz olarak yeni
yorumlara ve karşılaştırmalara açık hale gelir. 1931 uyarlamasını diğer
uyarlamalar içinde daha önemli kılan sadece Bela Lugosi’nin ölümsüz
Dracula imgesi değil aynı zamanda uyarlamanın altında yatan tarihi arka
plandır. Oyun yazarlarını ve yönetmeni etkileyen sadece roman değil,
romanı okudukları ve uyarladıkları dönemdir.
[...]
Coppola uyarlamasının senaryosu James V. Hart tarafından yazılmıştır ve
Hart metnine önce “Dracula: The Untold Story” (Dracula: Anlatılmayan
Hikâye) adını vermiştir. Senaryonun isminden bile bu uyarlamanın bir
yorum, bir çözümleme olacağı görülebilir. Kaçınılmaz olarak film,
senaristin ve yönetmenin sanat eseri olarak ortaya çıkar. Senarist ve
yönetmen tarihi ve kültürel öğelerle örerek görsel ortamda kendi
metinlerini oluştururlar. Ek olarak, Coppola’nın uyarlaması sert bir
şekilde eleştirilmesine rağmen, romanda kullanılan tekniklere ve temel
konulara yaklaşan örneklerden biridir.
[...]
Birçok film, 18. ve 19. Yüzyıl
romanları gibi, baskın düzene hizmet etmeyi, özellikle ulusal bunalım
zamanlarında zevk ve rahatlık hissi vermeyi amaçlar. Dracula romanı ve
uyarlamalarında da amaç budur; yabancı bir davetsiz misafir, çağdaş
şehrin görünürde ‘mükemmel’ olan düzenini tehdit eder ve medenî
beyefendiler bu kötülüğe karşı savaşıp eski düzeni yeniden kurarlar.
Browning, belki de Büyük Buhran zamanında izleyicisini rahatlatmak için,
düzeni yeniden kurmayı tercih eder. Coppola ve Hart ise metne farklı
bir açıdan bakarlar; 19. Yüzyıl arka planında günümüz endişelerini
ekrana taşırlar, Dracula veya medenî erkeklerin kurduğu birlikten daha
korkutucu olan bir şey varsa o da aynı endişelerin zaman içinde hiç
değişmemiş olduğuna tanıklık etmektir. Stoker’ın, romanı yazarken
beslendiği endişeler, Coppola’nın yeniden yazımında ikiye katlanır,
Stoker’ın romanını yeni okumalar ve uyarlamalar için zengin kılan da
sadece metnin kendisi değil insanlığın her dönemde metne kendisini daha
yakın hissetmesine neden olan bu endişelerdir.
- Sir Arthur Conan Doyle, Le Fanu, Oscar Wilde gibi yazarlarla da tanış olan Bram Stoker, tarihî bir karakter olan “Kazıklı Voyvoda” efsanesinden yola çıkarak Dracula romanını yazar, Romanya’yı hiç görmemiş olan Bram Stoker, metnini mekânsal olarak Transilvanya ve Londra’ya kurgular. Film uyarlamaları da Transilvanya’da çekilmemiştir, 1931 yapımı İngiltere ve Amerika’da, 1992 yapımı ise sadece Amerika’da çekilmiştir. Hiç bilmedikleri bir yeri kendilerince kurguladıkları için özellikle yönetmenler eleştirilmiştir.
- Dracula’nın dinsel olarak “öteki”yi simgelemesi, Hristiyanlığı reddedip karanlığın güçlerine teslim oluşuyla ilgili değildir sadece, Dracula Ortodoks kilisesine bağlıdır, yıllar yılı mezhep savaşlarına tanıklık etmiş Protestan İngilizler için öncelikle, Doğu kiliselerinde sürdürülen ve anlamı “doğru inanç” olan Ortodoks mezhebine tabi olduğu için “öteki”dir.
- Coppola’nın uyarlamasında, Elizabeta’yı intihar ettiği için aforoz eden rahip rolüyle, Van Helsing rolünü Anthony Hopkins’in oynaması bir tesadüf değildir, iki karakter de Dracula’nın hayatında önemli rol oynar, özellikle Mina/Elizabeta ile kavuşmalarını engelleme bağlamında payları büyüktür.
- Byronic kahraman (Byronic hero), 19. Yüzyılda şair Lord Byron’ın yazılarından ve bir bakıma kendi karakter özelliklerinden ismini alan karakter tiplemesidir. (University of Michigan’ın tanımlamasından özetle:) “Bilinen haliyle erdemli kahraman özelliklerine sahip değildir, karanlık yönleri vardır, aynı zamanda asidir, yaşamın kendisine bile baş kaldırabilir. Kendisini toplumdan yalıtmıştır, gezgin ya da sürgün hayatı yaşar. Bu soyutlanma dışarıdan bir güç tarafından ya da kendisi tarafından bir zorlama olarak ortaya çıkabilir. Toplumun belirlediği ahlak değerlerine ve kurallara baş kaldırır. Duygusal ve entelektüel kapasitesi sıradan insanlarınkinden üstündür. Tavrı ve tutumu doğa koşullarına göre değişebildiği gibi ısrarcı olduğu, tutkuyla bağlı olduğu düşünceler ve durumlar vardır. Ukala, kendine güvenli, aşırı derecede hassas ve son derece kendinden emindir. İnsanı büyülediği gibi tiksinti de uyandırabilir.” [Paradise Lost’un (John Milton) Satan karakteri, Gotik romanların kimi erkek karakterleri (örn: Jane Eyre’in Rochester’ı) bu tanımın içine girerler, Kont Dracula da Coppola uyarlamasındaki haliyle Byronic kahraman olarak nitelendirilebilir.
- 1992 uyarlamasında Dracula’nın Gelinleri’nden birini Monica Belluci oynamıştır.]
- Bu metnin Coppola uyarlaması kısmı, 2009 yılında 1. Korku Anlatıları Konferansı: Yazınsal ve/veya Görsel Vampir Anlatıları’nda sunulmuş ve 2012’de bildiri kitapçığında basılmıştır. Metindeki alıntıların çevirisi tarafıma aittir.
















