Kadınlar Robotlara Karşı:
Ira Levin’in The Stepford Wives Romanının Forbes ve Oz Uyarlamaları
Ira Levin’in The Stepford Wives (Stepford Kadınları) eseri 1972'de yayınlanmış, 1975’te Bryan Forbes, 2004’te Frank Oz tarafından sinemaya uyarlanmış ve çeşitli dizi ve filmlere de kaynak olmuş bir gerilim-gizem romanıdır. Kitabın 1975 film uyarlaması bilim-kurgu ve gerilim başlıkları altında listelenirken, 2004 uyarlamasında bu başlıklara komedi de eklenir. Roman ve uyarlamalar 1970’lerin ve İkinci Dalga feminizmin kadın sorunları üzerinde yoğunlaşırlar. Levin bu distopik bilim kurgusunda 1970’lerde kadınların içinde bulunduğu durumu karamsar bir şekilde betimler; sadece feminizmin değil genel anlamda kadınların, ataerkil düzen karşısındaki yenilgisini gözler önüne serer. Roman ve 1975 uyarlaması, kadınları makineleştirip onlara imkânsız cinsiyet rolleri yükleyen toplumun, ataerkil düzenin ve kadınların bu düzenden kurtulmayı başaramamalarının bir eleştirisi olduğu gibi insanları makineleştiren teknolojik gelişmelerin de bir eleştirisidir. 2004 uyarlaması ise hem bu eleştirileri daha ileriye götürür hem de sorunları sadece cinsel rolleri ters-yüz edişiyle değil, filmin bitişinde yarattığı dönüşümle de farklı bir şekilde ortaya koyar.Ira Levin romanına Simone de Beauvoir’ın The Second Sex (İkinci Cins) eserinden bir alıntı yaparak başlar:
“Savaş, bugün, farklı bir şekil almakta; erkeği hapsetmektense, kadın kendisi hapisten kurtulmaya çalışıyor; erkeği yüce düzenin içine çekmeye çalışmaktansa kendisi yüce ışığa ulaşmaya çalışıyor. Şimdi erkeğin tavrıysa yeni bir çelişki doğuruyor: isteksiz bir şekilde kadının gitmesine izin veriyor.”
Eseri 1949’da yayınlanan Beauvoir zamanının önde gelen feminist yazarlarındandır. Kadını “öteki” olarak damgalayan ve belli görevleri yerine getirmeye zorlayan sistemi eleştirir, çünkü Beauvoir’a göre kadın, sistemin beklentileri ve zorunluluklarına göre kadın olmakta, kimliği yapay bir şekilde oluşmakta ve doğuştan gelmemektedir. Levin’in yaptığı alıntı da kadınların öz kimliklerine ulaşmak ve erkek dünyasında yer kazanmak için gösterdikleri çabaya gönderme yapmaktadır. Beauvoir sürmekte olan bir savaştan ve içinde bulunduğu durumdan bahseder, kadınların çabasını şekil değiştirmekte olan bir savaş olarak görür. Bu alıntı, bu “savaş”ın geçmişiyle ilgili iki sorun ortaya koymaktadır: kadınlar erkekleri hapsetmeye yani erkekler üzerinde güç ve üstünlük kazanıp onları sosyal hayattan uzaklaştırıp kendi sınırları içine çekmeye çalışmışlardır. Yani kadınlar, üzerlerindeki erkek egemenliğini tersine çevirip, aynı eşitsizliği tekrar etmeye çalışmışlardır. Ancak aynı zamanda kendilerinin de hapsedilmiş olduklarını fark etmezler ya da mahkûmiyetten kurtulmaya çalışmazlar çünkü erkekleri aşağıya çekmekle meşguldürler. Bir sonraki cümle ise, kadınların, erkekleri hapsetmek yerine, kendilerini bu düzene dayalı parmaklıklardan kurtarıp, üstün görülen erkeklerin dünyasına girip eşitlik kazanmaya odaklandıklarını gösterir. Asıl sorunsa son cümleyle ortaya çıkar: bağımsızlık ve eşitlik yine erkeklerin kabulüyle gelir. Erkekler kadınların bu parmaklıklardan kurtulmasına izin verirler ama bu konuda pek de mutlu değildirler.
Roman ve 1975 uyarlaması söz konusu olduğunda alıntıdaki fikir ikisinde de hâkimdir. Okur/izleyici sadece cinsiyetler arası bir savaşla değil, kendi meslekleri ve hayat görüşleri olan kadın karakterler ve onların dönüşümüyle de yüzleşir. Bu kadınlar istedikleri hayatı yaşama hakkına sahiptirler ancak istedikleri eşlerini rahatsız etmediği sürece. Ira Levin bu romanda, eşlerinin parmaklıklardan kurtulmasına “izin vermiş” olan erkeklerin şimdi onları robota dönüştürerek yeniden hapsetmeye çalıştıklarını gösterir, dolayısıyla “mükemmel eş” olgusunun makineleştirilmiş bir hayattan farklı olmadığının da altını çizer.
[...]

2004 Frank Oz filmi ise konuyu aykırı bir şekilde uyarlar. Uyarlamak “düzeltmek, değiştirmek, uygun hale getirmek” ve uyarlama da “kopyalamadan tekrar etmek/genel bir kültürel yeniden yaratma süreci” anlamlarına geldiği için Oz olayları 2000lerin çağdaş dünyasına taşımaktan, çağdaş cinsiyet ve teknoloji sorunlarını tartışmaktan ve bu çağdaş arka planda olası yeni bir son yazmaktan çekinmez. İki cinsin güçlerini, farklılıklarını göstermeye çalışarak, eşit kılar, onun uyarlamasında kadınlar “Manhattan’lı kariyer cadıları”yken, eşleri karılarının başarıları altında ezilirler. Romanda ve 1975 uyarlamasında çalışan ve para kazanan erkeklerken, Frank Oz’da kadınlar eşlerinden daha fazla kazanıp onları perişan ve güçsüz bir duruma sokarlar. Bu uyarlamada taşraya taşınmak isteyen Joanna’dır, romanın ve ilk uyarlamanın yarı-profesyonel fotoğrafçısı, kızlık soyadıyla hatırlanmak isteyen Joanna, bu uyarlamada New York’ta bir televizyon ağı başkanıdır ve sahneye “bir dev, bir deha, televizyon dünyasının en çalışkan insanı” olarak davet edilir. Kocası Walter’ın soyadı Kresby olmasına rağmen o kızlık soyadı olan Eberhart soyadını kullanır ve böyle tanınır. Bu, kısa siyah saçları, siyah takım elbiseleriyle Joanna’yı daha hırslı ve güçlü bir karakter haline getirir. Hazırladığı bütün TV programları “Ben daha iyisini yaparım,” “Güç Dengesi” gibi cinsiyetler arası rekabete dayalı, daima kadın yarışmacıların erkekleri alt ettiği yarışma programlarıdır. Margaret Thatcher gibi siyah takımlar giyip, cinsiyet problemleri ve iki cins arasındaki problemlerle derinden ilgili kadın karakterleriyle bu uyarlama, feminizmin Üçüncü Dalgasını, yani 1980lerin kadınları erkekleştiren feminizm akımını ekrana taşır. Walter Joanna’ya “ sadece üstün güçlü, nevrotik, korkutucu Manhattan kariyer cadıları siyah giyinir, böyle bir kadın mı olmak istiyorsun?” diye sorduğunda Joanna’nın cevabı “ hem de çocukluğumdan beri” olur. Bu, erkekleşmiş kariyer kadınlarının, yapay bir şekilde kurulmuş ve kadınları sistemin altyapısı haline getirmeye çalışan çağdaş kapitalist düzenin içinde hapsolduklarını gösterir. 1950lerin kadınları nasıl kusursuz ev kadını reklamlarına maruz bırakıldıysalar, çağdaş kadınlar da sahte bir “her şeye sahip kariyer kadınları” imgesine maruz bırakılır.
Ancak, bu uyarlama da eski “ev hanımı”nın her an geri dönebileceği tehlikesinin hala var olduğunu gösterir. Joanna işten çıkarılıp, sinir krizi geçirdikten sonra ailesiyle birlikte Stepford’a taşınır, büyük şehir hayatından, 1950lerin güzel elbiseler, incecik beller ve ev hanımlığı dünyasına ani bir geçiş yaparlar. Ama Stepford’a taşınma sahnesinde kullanılan renkler ve müzik buranın gerçekten cennet gibi bir yer olduğu hissini verir.
[...]
------------------ 0 -------------------
Bu makalenin orijinal dili İngilizce'dir ve "Film and Literature" Doktora dersi altında yazılmış ve Amerikan Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı'nın "Literature and Film" konferansında sunulmuştur. Metin Türkçe olarak ilk defa "Gölge e-dergi"de daha sonra da "Öteki Sinema"da yayınlanmıştır. Burada sadece metinden alıntılar sunulmuştur.